İnsanlar 1. Dünya Savaşı’na kadar serbestçe dolaşıyorlardı. Sonra sınırlar (yeniden) çizilmeye başlandı. Ulus devletler oluştukça daha bir keskinleşti.
Birleşmiş Milletler’i kurduk. Ne kadar birleştik, tartışılır. Vize almadan birbirine gidemeyen onlarca ülke var.
Salgın hastalıklar da aslında tarih boyunca sınır kontrollerinin artmasında etkili oldu. Şimdi ise şehirler arası, hatta mahalleler arası geçemez olduk.
Homo Sapiens yaklaşık 300.000 yıl önce Kuzey Afrika’dan yollara dökülmüş. O gün bu gün yollardayız. Biraz iyi (!) yaşamak için, biraz keşfetmek için. Hem dünyayı, hem kendimizi.
Yunus Emre “bir ben vardır benden içeri” demiş ya… Yolculuk öze ulaşma çabası aslında.
Aşık Veysel de “uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece” diyor. Hayatın başından sonuna sürüyor yolculuk.
Murathan Mungan “neresi sıla, neresi gurbet, yollar bana memleket” demiş.
Paulo Coelho da “hayat bir trendir, tren istasyonu değil…” diyor onu doğrularcasına..
İlhan İrem kendisini “bir yol geçen hanı” diye tarif ederek hep birilerine uğradığımızın altını çizmiş. Kendine davet ediyor.
Sezen Aksu “tebdil-i mekanda ferahlık yokmuş, acının yüzölçümü yeryüzünden çokmuş” diyor, kendi içinde devam ediyor yoluna..
Hayat yolu hem kalabalık hem yalnız. Ama mesele çok insanlı ya da tek başına olmak değil. Her şeyin ortasında kimsesiz olmak.
Şimdi olduğu gibi.. Çılgınca akan sosyal medya mesajlarıyla gidiyoruz birbirimize, doyurmuyor. Evde dip dibeyiz, bazen fazla geliyor.
Nerkiz Şahin… Kader kuşu diyor kendisi için.. Yolları anlatmış. Aşağıdaki videoda izleyebilirsiniz:
(Şiir, görüntünün kararmasından sonra da sürüyor – toplam 2 dakika.)
Sevgiyle kalın.