Bursa’nın nesi meşhur deyince şeftali deriz. Çocukluğumda her fırsatta ya İsmetiye köyünde şeftali bahçesinde ya da Kestel köyünde çilek tarlasında olurdum. Kimi zaman hısımda kimi zaman akrabada. Aslında can yoldaşı olmak tanımların ötesinde bir şey. Hep göçmüş gelmişiz bir yerlerden.. İsmetiye’de babamın askerlik arkadaşının evine giderdik en çok da. Hatta bazen tek başıma. Bin minibüse İsmetiye, bin minibüse Kestel.. Kestel’in köy olduğuna inanmak zor degil mi? At arabasında çilek tarlasına yapılan yolculukları gözümüzde canlandırmak.. İçine işliyor insanın, nasıl da özlüyor!..
Okulda nostalji üzerine tez yazmaya karar verdiğimde, hocam Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde kitap serisi içinden Swann’ların Tarafı isimli kitabı okumamı önermişti. Romanın bir yerinde yazar soğuk bir kış günü annesinin evine gider. Annesinin getirdiği çayın yanında küçük madlen kekleri vardır. Çocukluğunda yaptığı gibi keki çayına batırır. Çayı içerken ağzına gelen kek parçalarının ona yaşattığı duyguyu ise kitabında bir mucize gibi anlatır.
“Içinde kek kırıntıları bulunan çay damağıma değdiği anda irkilerek, içimde olup biten olağanüstü şeye dikkat kesildim. Sebebi hakkında en ufak bir fikre bile sahip olmadığım, soyutlanmış, harikulade bir haz benliğimi sarmıştı. Bir anda hayatın dertlerini önemsiz, felaketlerini zararsız ve kısalığını boş kılmış, aşkla aynı yöntemi izleyerek, benliğimi değerli bir özle doldurmuştu. Daha doğrusu, bu öz benliğimde değildi, benliğimin ta kendisiydi.”
Ama ilk dokunuşun verdiği haz hep aynı kalmaz. “İkinci bir yudum alıyorum, ilk yudumdan fazlasını bulamıyorum, üçüncü yudumda, ikincide bulduğum kadarı da yok … Aradığım gerçeğin onda değil, bende olduğu belli.”
Hatıralar da bizim bir parçamız oluyor zamanla. Yağmur gibi rüzgar gibi bir parçası oluyor hayatın. Derken bazen bir ses, bazen bir koku… Ağacın köklerine dokunan su gibi ilk anların coşkusunu yaşatıveriyor. Sonraysa içimize işleyen suyla büyümeye devam ediyoruz. Suyu daha mı az önemsiyoruz? Elbette hayır. Onu hep arıyoruz. Kökler toprağın içinde bir yandan suya doğru yönünü belirlerken bir yandan da dallar özgürce gökyüzüne uzanıyor.
3 Mart Japonya’da kız çocukların bayramıydı. Aslında Mart ve Eylül arası mevsimsel gelişmelerle kutlamaların birleştirildiği beş gün var böyle. Mayısta da erkek çocukların günü.. 3 Mart şeftali çiçeklerinin açmaya başladığı gün olarak da geçiyor. Bunu duyunca İsmetiye köyüne gitti aklım. Şeftali bahçesinde dolandığım, merdivenlerde şarkı söylediğim, arada şeftali topladığım anlara. Çevremdeki can insanları hatırlamak, o sevgi dolu güven dolu duyguları hissetmek hala içimi ısıtıyor. Bu arada arşivde kısacık da bir video buldum.
Japonya’daki kutlamaya Hina Matsuri (Oyuncak Bebek Festivali ya da Kız Çocuğu Festivali) deniyor. Küçük kız çocuğu olan aileler bir ay kadar önce başlayıp, 3 Marta kadar evlerinde fotoğrafta gördüğünüz hina ningyo bebeklerini sergiliyorlar. Yanı sıra önlerine hina arare (renkli pirinç krakerleri) ve başka yiyecekler koyarak onları onurlandırıyorlar. Kız çocukların sağlıklı büyümesi ve mutluluğu için dua ediyor herkes. Ama dikkat!.. Sergi 3 Marttan sonra hemen toplanmazsa çocuğun kısmeti kapanır gibi bir inanış da var…
Bu kutlamaların geçmişi bin yıl öncesine kadar gidiyor. Küçük çocukların hastalıklar nedeniyle daha çok hayatını kaybettiği günlerde, insanlar kötü şanstan kurtulmalarını dileyerek küçük kağıt bebekler yapıp nehre bırakırmış. Bugün de bunu uygulayanlar var. Zamanla bu adet bebekleri kutsal figürlerle özdeşleştirerek, evlerde sergilemeye evrilmiş. Heian döneminden bu yana (794-1185) bu oyuncak bebeklere imparatorluk kostümleri giydiriliyor ve kırmızı keçeyle kaplı kademeli bir platformun üzerine yerleştiriliyor. Bu bebeklerin geleneksel Japon takvimine göre üçüncü ayın üçüncü gününde sergilenmesi ise Edo döneminde (1603-1868) başlamış. Bir yandan da baharın başında ürünün bereketli olması için kötü ruhları kovmanın bir yolu haline gelmiş.
Evet, şeftaliler çiçek açmaya başladı. Bursa’mız yakında şeftali kokmaya başlayacak. Kimimizi hatıralarına götürecek, kimimizde yeni hatıralar oluşturacak. Dileğimiz hepimize güzel şeyler hatırlatması.. Ve tarlalarımızın, bahçelerimizin, soframızın bereketli olması…
Sevgiyle kalın.
Fotoğraf: Pop Culture Anthropology