“Sordum sarı çiçeğe” dediği gibi Yunus’un, her şey yanı başımızda aslında. Duyduğumuz sözde, gördüğümüz bakışta.. Okuduğumuz kitapta… Okurken “vay be” deyip sonra unuttuğumuz dizelerde…
Hepimiz bir belirsizlik içinde endişeliyiz elbet. Ama tarih de tekerrür edip duruyor. İnsanlık ders almadığı sürece de her nesil aynı felaketleri yaşamaya devam edecek. Peki biz kendimiz ne ders alıyoruz yaşananlardan? Evde hazır kendimizle baş başa kalmışken, çevreye şöyle uzaktan bakarken… Bugün her şey bitti dense.. Neler değişecek hayatımızda?
Ben hayatı böyle sorgularken, “tırtılın dünyanın sonu dediğine, usta kelebek der” dedi Mavi Tüy kitabından başını uzatan Richard Bach..
“Kozamdan çıkmasaydım karanlık denen şeyin ne olduğunu, tam içerisinde olduğum halde belki de asla bilemeyecek kadar hamdım. Bu böyle sürüp gitse, iğne deliği kadar küçük bir aralıktan kozamın içine dolarak aydınlık taşıyan şeyin ne olduğu konusunda da hiçbir fikrim olmayacaktı belki..” diye başlamış Rıdvan Karaman da Yunus Emre Anısına Sevgi Dolu Öyküler kitabındaki Kelebek isimli öyküsüne..
Demek önce arınmalı, sonra yeniden başlamalı.. Ama nelerden, nelere, nasıl?.. Bir yandan sözlerini Fikret Şenes’in yazdığı “Bir Günah Gibi” şarkısı çalarken, bir diğer yandan baktım ki..
Khaled Hosseini’nin Uçurtma Avcısı kitabında çocuk babasına “günah nedir” diye soruyor. “Dünyada tek bir günah vardır” diyor baba, “tek bir günah. O da hırsızlıktır. Bütün günahlar hırsızlığın bir çeşitlemesidir. Bir insanı öldürdüğün zaman bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun.”
Nedir bu yalan dolan, koşuşturma, yarış merakı dedim.. Marlo Morgan, bizim yarışları Avustralya’nın Aborjin halkına açıklamaya çalışmış, Bir Çift Yürek kitabında anlatıyor. “Bir sıraya dizilip hızla koşmaya başlamamızı önerdim ve en hızlı koşanın kazanmış olacağını söyledim. Kabile halkı güzel, kara gözlerini kocaman açarak baktı bana ve biri şöyle dedi: İyi ama bir kişi kazanırsa, bütün ötekiler kaybetmiş olur. Bunun nesi eğlenceli ki?…”
Ama bu delilik diyesim geldi. “Düşüncelerini kabullenecek olursanız, hiç bir deli deli değildir” dedi Aşk ve Öbür Cinler kitabının sayfalarından Gabriel Garcia.
“Ortak olan ne? İnsanız.” diye kendisi sordu, kendisi yanıtladı Aret Vartanyan, Bir Nefes İstanbul’da Olmak kitabından.. Peki nedir dedim bizi birbirimizi sevmekten alıkoyan, ne yapmalı?
“Korku” dedi James F. Twyman, Işık Temsilcileri’nin yazarı, o “sevginin mevcudiyetinin farkına varmayı engelleyen ve sizin kendi kendinize koyduğunuz bir engeldir. Korku salıverildiği zaman, sevgi ortaya çıkar. Gerçek, ya da koşulsuz sevgi sizin ilişkilerinize yüklediğiniz garip taleplerden habersizdir. Sevginin verdiği gibi verin; ışığını ayrım yapmadan herkese sunan güneş gibi, ya da dinleyenler için değil, sadece şakımak aşkıyla şakıyan bir bülbül gibi. Siz sevgi verdiğinizde, ödülünüz sevgi olur.”
“Gülmek saf denme riskini göze almaktır. Ağlamak ise duygusal görünme riskini… Birine yakınlaşmak kendini kaptırma riskini, duygularını açmak kendini ortaya koyma riskini, hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise onları başkasına kaptırma riskini göze almaktır. Sevmek karşılık görememe riskini… Yaşamak ise ölme riskini göze almaktır. Umutlanmak hayal kurma riskini, çabalamak ise başarısız olma riskini göze almaktır…”
diye uzun uzun anlatıyor Yaşamak Sevmek ve Öğrenmek kitabında Leo Buscaglia..
Geleceğin Tarihi geliyor sonra, Jacques Attali ekliyor: “At, Mezopotamya karşısında iktidarı Orta Asya’ya verdi. Dolaplı gemi dümeni, iktidarı Avrupa’ya taşıdı. Yelkenli ve kürekli tekneler Venedik’in Brugge’a üstün gelmesine imkân verdi. Matbaa Anvers’in utkusunu sağladı. Karavela türü tekneler Amerika’nın keşfini mümkün kıldı. Buhar makinesi Londra’yı utkuya taşıdı. Yeni bir enerji kaynağı (petrol), yeni bir motor (patlamalı motor) ve yeni bir sanayi ürünü (otomobil) iktidarı Amerika’ya taşıdı. Güç, koşulları takip ederek ilerliyor. Ancak yaratıcılık ve üretkenlik yoksa, bu koşulları oluşturan tarafta olmak hayal görünüyor.”
İnsanlar tabii bunun suyunu çıkardı, gücü iş görsün diye değil, göstermek için kullanır oldu. Nedir bu üstün olma gayreti, şatafat merakı dedim. Cennetin Gülü kitabıyla Sinan Yağmur yetişti. Peygamber efendimizin hac seyahatını anlattı.
“Veda haccını yapmaktadır… Adeta bir zafer finali gibi de görülmesi mümkün olan bu haccı yaparken bindiği devesine topu topu dört gümüşlük basit bir kadife parçasını şilte niyetine sermiş, onun üzerinde oturmaktadır. Ve veda haccını bitirirken ellerini açarak dua eder: Allah’ım, bunu içinde hiç gösteriş ve “desinler” kastı bulunmayan bir hac olarak kabul buyur…” Kıssadan hisse…
Yunus Emre mütevazı seslendi:
“Bir kez gönül yıktın ise, Bu kıldığın namaz değil, Yetmiş iki millet dahi, Elin yüzün yumaz değil”
Sessiz, sakin, derin Yunus…
“Anadolu´nun bir köyüne ilk meyve ağacı 1960´larda dikilmiş. Köy yüzlerce yıllık ama kimse uğraşıp didinip de bir meyve ağacı dikmemiş. Köyün adı Sivrialan, Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı. Ağacı dikense Aşık Veysel! İlk meyve ağacını dikenin gözleri görmüyor. Sizce kimin gözleri görmüyor?” diye soruyor Ahmet Şerif İzgören, Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı kitabında.
“Güzellik, mevcudiyetinizin sessizliğinde ortaya çıkar… Zihin ürünü zıtlıkların ötesine geçtiğinizde, derin bir göl gibi olursunuz. Yaşamanızın dışsal durumu ve orada olup bitenler bu gölün yüzeyidir. Bu yüzey devrelere ve mevsimlere göre bazen sakin, bazen de fırtınalı olur. Ancak, derinlerde göl daima sakindir. Siz zihnin ötesine geçtiğinizde sadece yüzey değil, bütün göl olursunuz, ve mutlak şekilde sessiz ve devinimsiz olan kendi derinliğinizle temasta olursunuz.” Şimdinin Gücü‘nü buna bağlıyor Eckhart Tolle..
Hermann Hesse, Siddhartha’sı için “ırmağın simgelerinden birini gördü” diyor. “Gördü ki bu su akıyordu hep, sürekli akıyor, ama hep yerinde duruyordu, aynı suydu hep, ama yine de her an yeniydi!.”
“Bazen öyle bir an geliyor ki susmanın konuşmaktan daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. Yağmurun sesini duymak için susmanın… Ve sonra daha çıplak daha özgür konuşabilmek…” derken Saçlarının Kardeş Kokusu’nda Cezmi Ersöz,
ben de susayım ve gezintiye ara vereyim. Ama sözü bir söz ustasına bırakarak.. Güzin Abraş okuduğu kitaplardan Altını Çizdiklerim dediği dizeleri YouTube kanalında mum ışığında, müzik eşliğinde, usta yorumuyla dillendiriyor. Bir dakikanızı ayırmanızı tavsiye ederim.
Sevgiyle kalın.