Kırk katır mı kırk satır mı?

Bu kutsal sayı günlük hayatımızda, tarihimizde, kültürümüzde yerini koruyor. Örnekleri saymakla bitmez.

Kışın ardından baharda yeniden dirilmeye hazırlık süreci olarak, kışın doğadaki üç kez ölüp dirilmeyi ifade eden ve ilki kırk gün süren üç dönemin adı Çille şeklinde geçer. Büyük Çille 40, Küçük Çille 20, Boz Çille ise Nevruz’a kadar gider. Nevruzda nihai diriliş gerçekleşir.” diyor Wikipedia.

Çille deyince aklımıza Taptuk Emre’nin Yunus’a çilehane vaktin geldi demesi, onun da 40 gün çilehanede kalması geliyor. Hz. Nuh’un gemisi 40 gün fırtınaya direndikten sonra Cudi dağına oturmuş. Hz. Yunus balığın karnında 40 gün kalmış. Hz. Musa’ya Tur dağında 40 gün boyunca vahiy inmiş. Hz. Davud ve Hz. İsa 40 gün oruç tutmuşlar. Hz. Muhammed 40 yaşında peygamber olmuş. Hepsinden önce Hz. Adem’in hamuru 40 gün bekletilmiş.

Kırk mevlidlerimiz var. 40 gün 40 gece kutlamalar meşhur. Kırklanmak deniyor bir şeyi kırk de­fa sudan geçirmeye, hatta insanı…

Bir sabır süresi 40 gün, bir yeniden doğuş.

Ama hiçbirşey bilimden uzak değil, farkında olsak da olmasak da..

Yıl hesaplamasında da 40 sayısının rolü var. Her güneş yılının tam süresi, 365.24219 günde tamamlanan döngü, 40’ıncı günleri takip ederek tam olarak hesaplanabiliyor. Yıl içindeki her 40’ıncı günü çıkardığınızda, bir yılın %2.5’una ve ortalama 9.131055 güne karşılık geliyor. Bunu sürekli tekrar edip 3205 güne geldiğinizde, tamı tamına 9 güneş yılın hızına denk gelmiş oluyorsunuz. Bu ilişkiden hareketle tersine hesapladığınızda aşağıdaki sonuç ortaya çıkıyor. (Kaynak: https://design-of-time.com)

Takvim sayımı = 3205.00000 gün 
Sayılmayan 40ıncı günler = 82.17949 gün 
Ortalama 9 yıl = 3287.17949 gün

Takvim sayımı = 365.24217 gün 
Güneş yılı sayımı = 365.24219 gün 
Ortalama fark = 2 saniye (!)

40 gün bu kadar önemli olunca, maşallahı da 41 kere ediyoruz.

Bir denemeyle bitireyim.

“Kırklareli’nin bir köyü.. Boş boş baktı etrafa. Sonra alaca karanlığa. Her zamanki yıldızlar, her zamanki çapkın bakışlar. Sonra.. uğuldadı kadını erkeği, erkek geçineni, yaşlısı genci, genç geçineni, çoluğu çocuğu.. Kırk satır mı kırk katır mı dediler. Mübarek sayı. Diyesi geldi hani ya kahvemizin kırk yıl hatırı? Senin dediler beneklerin var. Hatır gönül olmaz… Hepsi olsun dedi o zaman, bütün kırklar benim olsun. Kırk katır kırk kere geçsin üzerimden. Kırk kere yer olayım. Sonra kırk satır isterim. Kırk parçaya bölsün beni… Kırk damla düştü kırk katırın gözünden. Çember oldu bir döndü, on döndü. Sarhoş oldu, durası geldi. Dellendi, uçası geldi. Demirciler bir yandan, tavladılar kırk satırı, kılıçtan keskin. Satırlar öfkeli, dövülmekten kinli. Bir hamle giriştiler kahve kokulu beşere. Bir vurdular, on vurdular, gelincik suyuna gark oldular, içtiler mest oldular. Bir gün geçti sonra, on gün geçti. Kırk gün gitti, kırk gece geldi. Bir kara bulut kırklandı köyün kubbesinde. Kırk mevlidi okuttular, yetmedi… Kırkbir kere maşallahı vardı kahve kokulunun. Çicek oldu açtı, kelebek oldu uçtu, aşk oldu coştu.”

Sevgiyle kalın.

16 Mart 2019
yuksel_cilingir