Evet, hep böyle başlıyor masallar. Kalbur saman içinde… Kalburun ne olduğunu düşünmeden dinleyip durduk. Pek de önemi yok aslında. Masallar da öyle diyor. Asıl olan iyinin kazanması. Kavuşamasa da aşıklar, aşkın daim olmas
Her şeyi yaşamak mümkün masallarda. Hayaller, içimizdeki ukdeler. Ama hep kıssadan hisseli. Develer tellal iken, pireler berber iken; eşek mühürdar, katır silahtar iken… Ne oldum dememeli velhasıl. Hele mazlumu hiç incitmemeli. Masal anlatanlar, belki biraz da kendileri dinlemeli.
Zaman zaman içinde bir de masallarda. Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken… Babamızın bebekliğinden belli elbet gelişimiz, perşembenin gelişinin çarşambadan belli olduğu gibi. Annemizin ışıldayan gözlerine, şimdi gözlerimizi kapattığımızda gülümseyen yüzü gibi daha çocukluğunda hayrandık. O zamanlar geleceğe özlem duyuyorduk, şimdi geçmişe.
Geçmiş desek de geçmiyor aslında. Kimler geldi kimler geçti… bir şarkıdan ibaret. Herkes her şey şimdinin içinde. Dost, düşman. Sen unuttum desen o bırakmıyor. Rüyalarında buluyor seni mesela. Allah Allah, bu da nereden çıktı dediğimiz olayda, insanda. Ah şu kıssalar! Hisseyi almadan terketmiyor. Sonra da hep bir yenisi. Biz de evren gibi habire genişliyoruz.
Bir şarkı yankılanıyor derken. Seni pamuklara sarmalar sarar… Kıymetini mi bilemedim bir şeylerin? Birisi bana mı söylüyor? Ya da birileri başka birilerine? Uçuşuyor bu duygu kuyruklu yıldızlar gibi. Rüzgâr gibi ruhumuzu yalıyor. Ah bir bilsem sebebini! Hissetmekten başka çare yok, hepsi benden içeri olan benle ilgili.
Bunları yazarken yine geride kaldı zaman. Güneşi gördüm… Ama gördüğüm onun 8.44 dakika önceki haliydi. Hani kazara sönmüşse henüz fark etmem mümkün değil. Zaten hep bir nostalji içinde yaşıyoruz. NASA’dakiler bile. Ulaşmaya çalıştıkları hep geçmişle ilgili, gelen fotoğraflar milyonlarca yıl öncesine ait.
Bir varmış bir yokmuş…
Sevgiyle kalın.