Türkçe yazıldığı gibi okunmaz! Böyle demişti Kıvanç Nalça, Belçika’da sinema dersine başlarken… Sinemada İstanbul Türkçesi konuşulur.. Aslında sinemada gerçek hayat konuşulur. İnsan konuşur. İnsan hangi toprağın insanıysa onu konuşur. İstanbul Türkiye’de pek çok açıdan egemen yöre olduğu için, şivesi doğru Türkçe’ymiş gibi de bir algı yaratılır. Film çeviriyoruz diye “geleceğim” demeyiz, “gelicem” deriz. Bir veda […]
Inga.. Bizdeki karşılığı bu. İngilizcede “waah” diye yazılıyor. Ama sadece sese kulak verdiğimizde aynı şeyi söylediğimizi gözlemliyoruz. Okunduğu gibi yazılmıyor gibi bir durum.. Ağlamanın içinde bolca stres hormonu adrenokortikotropikvar. Bedensel olarak acı çektiğimizde ya da duygusal sıkışmışlık yaşadığımızda beyne o sinyal gidiyor. Direnmemizi sağlıyor. Ancak ağlamak bir yandan da çare arayışı.. Zira gözyaşı, endorfin ve […]
Hiçlik… Tarif edilebilir mi? Nerededir? Durağan mıdır? Bir kader çizgimiz var aslında. Ana yol gibi.. Bir de yanlara giden yollar, ya da yanlardan gelen.. Bazen biz meraktan giriyoruz o yollara, bazen bir şeyler bizi çekiyor. Ondan sonrası karışık. Bazan de bişeyler gelip bize tosluyor. Bulunduğumuz yerde savruluyoruz, duraksıyoruz. Ana yol desek de… Hani yol sorunca […]
Sömürge ve yağmacılığın meşru sayıldığı zamanlarda, işgalciler gittikleri yerlerde herşeyi kendi hakları gördüler. Doğal kaynaklar, işlenmiş ürünler… Ve de en kötüsü insanlar… Çaldılar, sattılar… Nice insanın kabusu oldular, yaşamlarını ellerinden aldılar. Bazıları buraları ülkelerinin uzantısı olarak gördüğü için, ya da bir araştırma anlamı katmak adına, getirdikleri ganimetin arasına insanları da katarak sergilediler. Üstelik çok uzak […]
Nasıl da takılıyoruz bir şeylere!.. Ve de nasıl ısrar ediyoruz!.. “Zamanında olmuş olanlar olabilir. Kalp kırılıp yen içinde kalabilir.” diyor Deniz Seki. Onca şeyi yaşadıktan sonra elbette.. Aslında hep bir tutunulacak dal arayışı bizimki. Habire anlatmaya çalışıyoruz. Bazen kendi doğrumuzu, bazen birilerinin.. Halbuki inanıyorsan yaşa.. O değerler ne kadar bizim özgür irademizden geliyor onu da […]
Yoğun bakım bölümleri, hastanelerde 7-24 destek veren ileri teknoloji ile donatılmış ünitelerdir. Hastaya hem noktasal tedavi uygulanır, hem bütünsel yaşam faktörleri takip edilir. Elbette hepsi insanın elinde deva olur; doktordan hemşireye, bakım görevlisine… Bazen bir saniyeye neler sığdırırlar!.. Bir başka yoğunluk da dışarıdadır.. Yoğun yaşanır duygular. Hepsi insanın başına üşüşür… Korkudur en çok duyulan. Ya da […]
Gülümse diyor şarkı.. İnsanın beyninde çalıp duruyor. Nereden de gelir yerini bulur mübarek!.. Ayrılmam diyor bir başkası, sarılırım hayallere.. Benim yolumsa sana doğru, dolandı durdu… Bir efsaneydi senle beraber olmak.. …… Düşüncenin eyleme dönüşmesi hızla ölçülüyor. Örneğin atletlerin ‘başla’ silah atışından sonra yerlerinden fırlaması 150 salise sürüyor. Bu süre sesin yükseklik seviyesine göre değişiyor. Etkisi […]
Hani incir çekirdeğini doldurmaz diyoruz ya, haksızlık ediyoruz. Onun içine koca bir ağaç sığar, sonra da o bir ağaçtan ormanlar doğar. Bir minik polenden çoğalıyor ya çiçekler.. Bazen o polen bal oluyor. Sonra da sağlık, afiyet.. Şehir hayatı bizleri doğadan uzaklaştırırken, bir yandan da yaşanan yerlerin doğallıktan uzaklaşmaması için yollar aranıyor. Ama konu sadece yeşillikler […]
Tabiat ana bize her şeyi veriyor. Bize işlemek kalıyor. Bu her konu için geçerli. Çevre dostu olmak ayrı bir şey değil. Biz çevrenin bir parçasıyız. Kendimize dost olsak yeter.
Sen san, o sürsün.. Evet, sansür denilen şey tamamen subjektif, yani kişiye özel, sonra topluma, sonra tekrar kişiye.. Önce kişiye özel, çünkü insan nefsiyle barış içinde olamadığı anlarda hemen bir kota koymuş. Adem nefsini uyandıran şeyi yaprakla örtmüş. Ama biter mi, ona giden bütün yollara gelmiş sıra. Önce haz uyandıran yerler, sonra onu hatırlatanlar. Memeler […]