Kıra döke ilerliyoruz hayat yolunda. Bu kendimizle ilgiliyse ne ala, düşmez kalkmaz bir Allah der devam ederiz. Ama başkalarını da beraberimizde kırıyorsak, kendi hafifletici unsurlarımızın bir geçerliliği yok.
Kırılan eşyaysa, mesela porselen eşyalar.. Japonlar buna da kaizen yapmışlar. Kaizen ne demek? İyileştirmek… Her şeyin daha iyisi mümkün. Zamanın birinde, Japonya imparatoru, kırılan çok değerli bir vazosunu Çin’e göndermiş. Öyle ya, Çin porselen konusunda uzman. Ama demir tellerle tutturarak yapılmış olan tamiri beğenmemiş. Kırılan vazonun değerine saygısızlık olarak görmüş. Ustalarına parçaları altınla tamir etmelerini emretmiş. Altın tozuyla yapıştırmış ustalar parçaları birbirine. Ve bu gelenek zaman içinde bir sanata dönüşmüş.
Bu sanata kintsugi deniyor. Japoncada “kin” altın, “tsugi” birleştirmek anlamına geliyor. Altın, yaşanan tecrübenin değeri olarak da görülüyor. Öyle ya, bir musibet bin nasihatten daha iyiymiş.
Ben bundan bahsederken, bir Faslı arkadaşım bana Arapça bir deyişi söylüyor. “Camı bir kez kırarsan, bir daha asla eskisi gibi olmaz…” Evet, hele kırılan camsa, altınla da tamir etsen her baktığında daha bir gözüne batacaktır. Hayata bakışının üzerine setler çekecektir. Ya da biz aralardan bakıp bütünü görmeyi öğreneceğiz.
Bir filmde ise bir evsiz sanatçı çöpten topladığı eşyaları özellikle kırıyordu. Ama Japonlara özenip kintsugi yapmak için saglam porselenleri kıranlardan değil. İnce ince bakıyor… İçindeki cevheri öyle mi görüyor? Kırılgan yaşamaktansa kırıl, daha mı iyi diyor? Yoksa kırılınca daha bir güzelleşiyor muyuz?..
Peki hayal kırıldığında tamir olur mu? Altın tozları onu güzelleştirmeye yeter mi? Yoksa sızlar durur mu maraz yerinden?
Küllerinden doğar mı aşk? Yoksa rüzgarla savrulmak mı evladır?
Dağıttık yine.. Bırakalım dağınık kalsın.
Sevgiyle kalın.
Yüksel Çilingir