Hem annemi, hem babamı.. Ben köyümü özledim..
Çiçek toprağından ayrılınca başlıyor geriye sayım.. Vazodaki su iyi niyetli, güneş yine cömert, ama topraksız hayat bir yere kadar…
Anadan ayrı, babadan ayrı, bir de yardan ayrı kaldım, hepsinden acı diyor şarkı.. Ana gibi yar olmaz diyorum ben de.. O zaman daha büyük bir acı yok işte….
Hep annemizi özlüyoruz. Göbek bağımızın kesilmesiyle bitmiyor beraberlik.. O görünmez bağ hep ama hep devam ediyor. Canımız yanınca anne diye sesleniyoruz. Kazık kadar olsak bile..
Pek çok şey söyleniyor ana baba çocuk ilişkisiyle ilgili.. Modern düşünce anne babaya bağlı olmayı bağımlılık gibi ele alıyor. Can parçasıyız halbuki hepimiz. Kolumuz bedenimize bağımlıysa, evet bağımlılık olsun adı.
Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı.. Ah, akan suların durduğu yer..
Ucu ucuna eklenerek gitmiyor işte hayat. Bir yerde göl oluyoruz, deniz oluyoruz.. Öyle ya, su akmayı kesti diye yok olmuyor ki..
Yok olur mu yaşanmışlıklar..
Sahurda yer sofrasında bütün ailenin çorbayı paylaşması… Anne herkesten önce kalktı tabii, biz sofrayı hazır bulduk.
İftarda sokak kapısının önünde top patlamasını bekleyip, patladıktan sonra bir koşu içeriye girilen anlar.. Habercilik çocuk işi.. Baba çalışmış getirmiş rızkımızı, anne çalışmış aşa dönüştürmüş. O gülen yüzler…
Yok olur mu kış günü eve gelince sobanın yanında annenin ellerinin arasında ısınan ellerin sıcaklığı.. Sabah kalkınca da yanmaktadır ya o soba, nasıl ne zaman oluyorsa, ama her daim..
Okula giderken saçını tarayan, yakanı takan eller unutulur mu?..
Nereden gelir bu enerji değirmeninin suyu.. Hiç mi kendi başı ağrımaz, hiç mi kendi bir şeylere üzülmez, hiç mi kendi birilerine kızmaz?..
Hep birilerine kendimizi anlatmaya çalışarak, onaylanmaya çalışarak geçiyor ömrümüz.. Ah nazımızı çekse birileri diyerek için için..
Öyle bir melek vardı hayatımızda tabii.. Ama hep var.. Hayatın sonsuzluğunda.. Ne söz ne kalem yeter anlatmaya..
Anneler günümüz (şimdiden) kutlu olsun.
Hep o sevgiyle kalalım.
Sevgiyle kalın.