Anneler ağlamasın

Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar demiş eskiler. 

Elbette herkes ağlar. Bir kendi canı yandığında, iki sevdiği birisinin… Ama ana çocuğu için ağladığında ikisine de ağlar. Hem çocuğunun acısını içinde hisseder, hem onun üzüntüsünden kendi canı yanar.

Ağlamak ilk iletişim aracımız. Dünyaya gelince ilk şaşkınlıkla önce ağlıyoruz. Hatta ağlamazsak tehlike sayılıyor. Ağlayalım ki nefes almaya başlayalım.

Doğum sırasında yaşanan sancıyı tarif etmek mümkün mü, yaşayan biliyor ancak.  Bebeğin çığlığı işte o acıyla harmanlanıyor. Çocuğun her feryadını, belki de o nedenle, iliklerinde hissediyor ömür boyu anne. Ve zaten o günden başlıyor evladını bağrına bamaya…

Allah sıralı ölüm versin derler ya, her annenin en büyük korkusu o sıranın bozulması.. Çocuğunu kendinden önce ahirete uğurlamak. Bir tek engelli çocukların anneleri çocuğundan önce hayata veda etmekten korkar diyorlar. Onun da sebebi aynı elbette, ihtiyacı olduğunda çocuğunu sarıp sarmalayamamak. Her annenin en büyük çaresizliği, çocuğunun derdine deva  olamamak,  ihtiyacı olduğunda bir şey yapamamak…

Bu hafta hafızamıza bir annenin fotoğrafı kazındı. Şehit olan polis memuru Erman Özcan’nın annesi.. Fotoğrafa sığmayıp taşan feryadı… Diğer iki gencin annelerini görmedik, ama farklı mıdır sanki? Ateş orada da düştüğü yeri yaktı.

Nice analar ağlıyor sürekli.. Okuduğumuz, duyduğumuz her üzücü haberin arkasında bir anne ağlıyor.

Aslında biz de bir yerlerde bir anneyi üzüyor olamaz mıyız? Gün içinde kızdığımız, söylendiğimiz, ters davrandığımız insanların anneleri durumu görse ne hisseder?. Hani “kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” deriz ya, deriz de pek uygulamayız. Belki “kendi annemizin hissetmesini istemediğimiz şeyi, başkasının annesine de hissettirmeyelim” demeli… 

Anneler ağlamasın.

Sevgiyle kalın.

6 Haziran 2020
yuksel_cilingir