Masallar insanların etrafında dönüyor, insanlar da aşkın… Aşkı tavaf ediyoruz ateş böceği misali… Zengin-fakir, güçlü-zayıf demiyor aşk. Kendinden besleniyor. Ve dünyayı geziyor aynı hikayeler.
Leyla ile Mecnun da kendini farklı kültürlere uyarlamış. Hindistan’da, Azerbaycan’da, elbette bizde… Ama aslı Arabistan’da geçiyor.
Benî Âmir kabilesine mensup Leylâ ve Kays birbirlerine âşık olmuşlardır. Kısa zamanda her yere yayılan bu aşkı duyan annesi onun Kays’la görüşmesini yasaklar. Ayrılık ıstırabıyla mahvolan Kays halk arasında Arapçada deli anlamına gelen Mecnun diye anılmaya başlar. Leylâ bir başkası ile evlendirilir. İyice deliye dönen Mecnun’a birçok kişi Leylâ’yı unutmasını söyler; ancak onun için kainat artık Leylâ’dan ibarettir ve hiçbir şekilde bu aşktan vazgeçmez. Ailesi bu dertten kurtulmak için Allah’a yakarmak üzere onu Kabe’ye götürür; ama o tam tersine derdinin artması için dua eder; çöllere kaçarak aşkın bin bir türlü cefasıyla yoğrulur. Dünyayla bağlantısı kesilir ve sadece ruhuyla yaşar hale gelir. (1)
Bir çöl çiçeği gibi…
Çöl ateşinde dağlanan aşk teması, yıllar sonra İngiliz kökenli bir Amerikan şarkıcının, Sting’in şarkısında yeniden ortaya çıkıyor. Sting, Çöl Gülü (Desert Rose) şarkısını Frank Herbert’in çöl gezegeni Arrakis’te geçen Dune isimli romanından esinlenmiş. Şarkısının kayıp aşk ve özlem ile ilgili olduğunu söylüyor. Bunu ilahi sevgi ile özdeşleştirerek sabrı ve dönüşmeyi temsil eden çöl gülünü seçmiş.
Çöl gülü aslında şeklen bildiğimiz güle benzemiyor. Yavaş büyüyen, bodur bir bitki türü. Çöl gülü denmesinin sebebi de buradan geliyor. Çöl şartlarına dayanıklı, kumlu ve kuru ortamda yetişiyor. (2)
Çöl gülünün güzelliği, bir efsaneye göre Amerika kıtasında yerlerinden sürülen Cherokee kadınlarının gözyaşları ve erkeklerinin kanından geliyor. Ama şarkı Sting’e eşlik eden Cezayirli şarkıcı Cheb Mami’nin tınılarıyla bizi daha ziyade Kuzey Afrika ve Arap çöllerine götürüyor.
Şekil olarak bildiğimiz güle benzeyen bir çöl gülü var aslında. Kum taneleri içeren alçı veya barit minerallerinden oluşuyor. Sığ tuz havzalarının buharlaştığı kurak kumlu koşullarda ortaya çıkıyor ve zamanla yaprak formuna bürünüyor. (3)
Çiçek ya da kristal, hepsinde Mecnun’a ilham olan sabır var.
Çöl çiçeği deyince benim aklıma Yemen geliyor. Onbinlerce askerin balık istifi gibi gemilere doldurulup Mısır’dan Yemen’e gönderildiği anları düşünmek ruhumu acıtıyor. Asker dediğimiz kim? Elbet birilerinin babası, oğlu. “Yemen´e gönderilen askerler, Redif askerleriydi, Redif askeri demek; evli barklı, çoluk çocuk sahibi, askerliğini de 5 sene olarak yapmış, ancak herhangi bir durumda çağırıldıklarında, tekrar askerlik görevine koşmakla mükellef askerlerdi. 5 seneden sonra 7 sene daha askerlik yapmaları gerekiyordu.” (4)
Biri de benim büyük dedemdi. Karısını, çocuklarını Selanik’de bırakıp gitti ve bir daha geri gelemedi. Esir düştü rivayete göre. Onun sabrı ne Mecnun’unki gibi romantik oldu, ne de çöl gülü gibi güzellikle sonuçlandı. Geride kalan eşi ve çocukları da yuvalarını bırakıp Anadolu’ya göçtüler. Açlık, yokluk içinde hayata tutundular. Kim bilir, belki onlar çöl gülünün ruhunu aldılar…
Bu topraklarda çok acı var. Özlem, yokluk, mücadele hepimizin içine işledi. Bugün 30 Ağustos Bayramı o nedenle önemli. Evimizin sınırlarını belirledik bu zaferden sonra, başımızı yastığa güvenle koyabilir olduk.
Savaşlarda, silah satanlar ve onlarla işbirliği yapan politikacılar dışında kazanan yok. Boşuna demedi bilge insan Atatürk: Savaş, zorunlu olmadıkça bir cinayettir. Yurtta barış, dünyada barış.
Sevgiyle kalın.
Kaynaklar:
(1) https://islamansiklopedisi.org.tr/leyla-ve-mecnun
(2) https://www.housedigest.com/1258726/successfully-care-desert-rose
(3) https://www.rockngem.com/desert-rose-rocks-101
(4) https://yeniadana.net/kose-yazilari/gidip-donemeyenlerin-hikyesi-adi-yemendir-4-385.html